Armağan Paylaşarak Yaşamak
- oğuz çağım
- 19 Haz 2018
- 6 dakikada okunur
Armağan ekonomisini hiç duydunuz mu? Yoksa, sık sık duyar mı oldunuz? Bu tanım içinizde bir yere oturmadı mı henüz? "Yahu bildiğin takas işte" mi diyorsunuz? Doğru yere geldiniz. Kendi gözümden ve yaşantımdan, dilim döndüğünce bu başlıkta bir şeyler anlatayım istedim.
Armağan çok kıymetli bir kelime. Benim için hayatın kendisi bir armağan (yaşasın klişeler!) ve hayat da armağanlarımı paylaşma süreci aslında. Armağanlarım dediğim şeyler aslında benim becerilerim, insanlara faydamın dokunduğu, bu hayatta kendimi en iyi ifade edebildiğim eylemler. Kendi armağanlarımı bulmak, farkına varmak uzun bir süreç oldu benim için. Doğduğum anda yeteneklerimle sivrilmedim. Mesela, bir Fazıl Say değildim, çocukluktan keşfedilen bir yeteneğim yoktu. Armağanlarımı bulma süreci sonunda, özgürleştikçe ve kalıplarımdan arındıkça kendiliğinden ortaya çıkan halimi etrafımdaki canlılarla paylaşmak, hayattaki her şeyden daha büyük bir mutluluk, huzur vermeye başladı. Yani armağan ekonomisinin birinci tanımı benim için, önce kendi armağanımı özgürce ifade edebilmek ve sonra bir karşılık beklemeden - hatta armağanımı sunduğum anda aldığım haz ile zaten karşılığını aldığımı bilerek - yaşamak. (bir not: Karşılık gelmesi için beklentiye girmemek demek, maddi olarak bir karşılık olmayacağı, olmaması gerektiği anlamına gelmiyor.)
Benim hayalimdeki resimde, herkesin özünde mevcut olan armağanlarını sunduğu "ideal" bir toplulukta, mutlu mesut yaşamak mümkün. Kimisinin müzik, kimisinin tarım, kimisinin sadece ihtiyaç duyana yardım, kimisinin hayvanlarla iletişim, kimisinin inşa etmek konusunda armağanlarını paylaştığı bir topluluk... Henüz öyle bir toplulukta yaşamak bizlere kısmet olmadı sanıyorum. Yine de, şu anda dahi böyle bir yaşamın kıyısında yer almak mümkün. Zaman zaman doğal tarım çiftliklerinde hem gönüllülük yapıp hem de oradan besinlerimi karşılayarak veya ilgimi çeken etkinliklere katılmak için etkinliklerde kendi armağanlarımı sunarak, hayatımı sağlıklı ve gönlümden geçen şekilde sürdürebiliyorum. Bu sayede desteğe ihtiyaç duyan insanlar da desteklenmiş oluyorlar.
Takas terimi burada devreye giriyor. Armağan ekonomisinde önemli bir diğer tanım takas. Ve benim anlayışıma göre takas, sistemin hizmet veya ürünlere biçtiği değer üzerinden yapılmayan, dünyevi değer yargılarından bağımsız çalışan bir armağanlaşma yolu. Çünkü sistem içinde ürün ve hizmetlere biçilen değerlerin, benim gözümde bir manası yok. Benim için her bir kimsenin ömrünün bir dilimi, bir hizmet veya ürün için harcadığı enerjinin parasal karşılığı sonsuz. Ortaya çıkan emek, ürün ne olursa olsun, parasal olarak ömrün bir dilimine parasal değer biçmek, hayallerimdeki yaşamın içinde yer almıyor. Ki zaten şehirdeki çalışma düzeninden uzaklaşma nedenim budur, ömrümün bir saatine paha biçilmesi veya buna bir fiyat biçmek zorunda kalmam… Ben kişilere kendi fiyatımı vermeyi değil, kişilerin benim sunduğum armağanım sonrasında gönüllerinden geçen ve ulaşabildikleri şeyleri (para, hizmet, mal vs) benimle paylaşmasını daha doğru buluyorum.
Mal veya hizmet takası da her zaman mümkün olamayabiliyor. Takas yapılacağı sırada hizmetler veya ürünler, verilecek kişinin o anki ihtiyaçlarıyla örtüşmeyebiliyor. Kişiler eğer kendi armağanlarından henüz haberdar değillerse, ömürlerini "para kazanmak" adına bir şirkete veya bir kişiye "kiralamışlarsa" bu noktada paranın bir takas metası olması da mümkün. Mesela kişiler, benim sunduğum armağanım sonrası bana duydukları minnet, şükran ve teşekkür hislerini, benim hayatımı devam ettirebilmeme veya önümdeki yaşam diliminde yapmayı hayal ettiğim süreçlere katkı koymak isteyecek kişiler, benimle para paylaşımında da bulunabilirler. Böylece ben de armağanımı daha fazla kişiye ulaştırabilirim ve içinde yaşadığımız topluluk da bu armağana kolaylıkla ulaşabilir.
Armağan ekonomisinin en sevdiğim tanımlardan biri de şu: Armağanlaşmanın amacı ilişkiyi sonlandırmak değil, başlatmak. Yani gündelik yaşamda alıştığımız, “parayı verdim, malı-hizmeti aldım, ilişkimiz sonlandı” yerine, ilişkinin güven içinde başlamasına alan açmak. “Ben senden ne gelirse kabul ediyorum, yeter ki gönlün (vicdanın) rahat olsun” diyebilmek ve daha da önemlisi hissedebilmek. Aynı zamanda bu ilişkinin armağan dengesinin ileriki bir zamanda tamamlanabilme ihtimaline de açık kapı bırakmak ve açılan güven ilişkisi içinde armağanlaşmaya devam etmek.
Çok sık karşılaştığım, ve benim gözüme sanrı ve güvensizlik olarak gözüken bir cümle var: "emeğin karşılığını alamamış olmak". Ben emeğin bir "karşılığının" her daim olduğunu görüyorum. Benim görüme (tecrübe etmek, görmek) göre evrende hiç bir etki, tepkisiz kalmaz, kalamaz. 5 algıya dayalı maddesel dünyada (Gerçek Dünya denen dünya) aramaya alıştığımız, alıştırıldığımız "emeğin karşılığı"nın para ile kıyaslanması düşüncesi, aslında çoğu zaman "gerçek karşılığı" farkına varamamakla sonuçlanıyor. Bazen bir emek sonrası edinilen yüksek miktardaki para, hakkımız olmadığı için bir süre sonra eriyip giderken (hay'dan gelen huy'a gider), bazen göze "emeğin karşılığı alınmamış" gibi görünen durum, kelebek etkisi misali büyük bir etkileşimin ilk ateşini yakmaya yarıyor. İçinde bulunduğum evren, doğa, dünya, ülke, topluluk bir fayda sağlıyorsa, benim bu faydadan fayda sağlamamış olmam imkansız. Yeter ki bencil benlik anlayışından uzaklaşıp, bütüncül benlik anlayışını benimsemeye doğru yol alalım. Ki beklentisizce attığım bu adımların, hayatımdaki “geri dönüşlerinin” ne kadar hızlı olduğunu da deneyimleyebiliyorum. Tabii ki "geri dönüşler" için de istemeyi öğrenmek, ihtiyaçları dile getirmeyi becerebilmek, sabretmek ve sadeleşmenin önemini fark etmek önemli adımlar.
Etkinliklerden sonra, armağan ekonomisi - gönül bedelini anlattıktan sonra katılımcılara şunu söylüyorum: Hayalini kurduğun hayat buysa (armağanlaşma ile süren bir hayat), bu hayatı beslemek ve bir gün sen de armağan ekonomisini uygulamaya başladığında ne görmek seni huzurlu hissettirirse, onu hayata geçirin. Çünkü zihninizde bu “yeni” ekonomiye oluşacak güven, yine sizin kendi tecrübenizle oluşacaktır. Yani kısaca kendi hayalimizi önce kendimiz gerçek kılalım, sonra çevreye yayılmasını izleyelim. Daha kendi hayatımıza geçiremediğimiz veya güvenmediğimiz bir hayalin gerçekleşmesini beklemek mümkün olabilir mi?
Peki ya Enerjimle Neyi Besliyorum? Bir şirkette çalışıyorum ve bana maaş veriliyor diyelim. Bu maaşla da bir ürün alıyorum. Yani bir şirket için harcadığım enerjiyi, başka bir şirkete transfer ediyorum. Hatta paramı harcadığım yer için çalışıyor olmuyor muyum? Yani kazandığım para ile takas ettiğim sigarayı düşününce, istediğim kadar fiyakalı bir işte çalışıyor olayım, aslında sigara fabrikasına enerjimi akıtmış, onun için çalışmış oluyorum. Yani benim bu dünyadaki varlığımın etkisi, çalıştığım yer kadar, enerjisini beslediğim yeri de besliyor.

Aynı şekilde aslında bendeki parayı veya enerjiyi nereye armağan ettiğim de çok önemli. Bu armağanın miktarının da aslında bir önemi yok. Örneğin ben bir etkinliğe 1000 lira veriyorum diyelim. Etkinliği düzenleyenler bu gelen destekle kendi hayatlarını ellerinden gelen sadelikle sürdürmeye devam ediyor ve arta kalan miktarı da yine doğaya, evrene, sisteme faydalı bir enerjiye aktarıyorlarsa, benim için o etkinliğe ne kadar enerji akıttığımın bir nemi kalmıyor. Çünkü zaten onlara vermeseydim, ben de aynı kanala akıtacaktım enerjiyi (parayı). Tek konu şu, şu an benim elimde kendi hayatımı en sade biçimde geçirmeye yetecek kadar kaynak var mı? Eğer varsa, üstünü armağan etmenin bütüne büyük fayda sağladığını görebiliyorum.
Zaman zaman, armağan ekonomisi içinde ahenkli akan hayatımda, temel ihtiyaçlarımı (ihtiyaç nedir?) karşılamak için paramın yetmediğini fark ediyorum. O zamanlar kendime şunu diyorum: belli ki paylaşabileceğim bir armağanım var ve ben yeterince paylaşmıyorum. Veya belki de, içinde yaşadığım topluluğa ihtiyaçlarımdan yeterince bahsetmiyorum. Biraz önce vermenin, enerjiyi doğru yere akıtmanın bütünselliğinden bahsederken, istemenin de bütünselliğini ima etmiş oldum aslında. Yani eğer ben temel ihtiyaçlarımı karşılamaya veya içinde bulunduğum sisteme daha çok fayda sunabilmek için ihtiyaç duyduğum eğitimleri finanse etmeye çalışıyorsam; bir yerde bir kişi de kendisinde birikmiş olan kaynakları veya enerjiyi faydalı bir yere akıtmakta zorlanıyor, gönlü destekleyecek bir yer arıyor demektir (Ne arıyorsan, o da seni arıyordur. Celaleddin Rumi). Böyle bir durumda destek veren de en az alan kadar mutluluk yaşıyor.
Kısacası, şeffaf ve gönülden bir şekilde ihtiyacımı duyurabilirsem, destek veren kişi beni destekleyerek kendi hayatının kalitesini arttırabilir ve herkes için keyifli ve mutlu bir akış sağlanabilir. Bir işte çalışırken nereye harcayacağımı bilemediğim param ile ihtiyacım olmadan aldığım bir ayakkabı sonrası hislerim yanında, hayalini gerçekleştirmek isteyen bir kişinin projesine verdiğim destek arasındaki tatmin farkını çok iyi hatırlıyorum.
Evrenin yasaları gereği (etki-tepki, nedensellik, termodinamik, karma vb), her tepki bir etkiden doğar. Benim bakışıma göre eğer tepkiye ihtiyaç duyuyorsam (destek, enerji, para vb), buna uygun etkilerde (gönülden paylaşım, armağan, yardımlaşma vs) bulunmalıyım.
Sadeleşmek, sabretmek, gerçek ihtiyaçlarla egosal istekleri ayırabilmek, armağanı bulabilmek, güvenmek, teslim olmak vb kavramları da ele aldığım yazılara giriş oldu bu yazı. Sadeleşmek ile ilgili önceki bir yazımı da okuyabilirsiniz: Güvenmek ve Bırakmanın Şifası
Olumlu / olumsuz tüm görüşlerinizi merakla bekliyor olacağım.
Armağanlarınızı bulduğunuz ve gönülden paylaştığınız günlere…
Bugün benim doğduğum günmüş. Armağan üzerine yazı paylaşmak için güzel bir gün :)
Sevgiler
oğuz çağım
Son not: Sayfa ziyaretçilerine bir de davetim var.
Burası kişilerin ön bir ödeme veya koşula bağlı olmadan girip, yazıları okuyabileceği bir ortam. Fakat bu durum bizlerin birbirimize destek olması, teşekkür etmesi, beslemesi, bağları derinleştirmesine engel olmamalı.
Davetim, alışılagelmiş olan "para (bedel) ödenir mal - hizmet alınır" soğuk ve otomatik döngüsünü, armağan, gönül bedeli, takas, paylaşım gibi yöntemlerle, sadece fiziksel form (kitap, dergi, kaset, vb maddeler) alışverişine bağlı kalmadan, zorunluluk hissetmeden, sıcak ve aktif bir hale dönüştürmek üzerine.
Para ve teşekkür ile ilişkilerimizi kolaylaştırabilmek, güçlendirebilmek, hayatlarımızı daha iyi destekleyebilmek adına, sizlerden gelecek hediyelere, takaslara, bağlantılara, maddi ve manevi tüm paylaşım ve desteklere kendimi açıyorum ve sizleri de bu derin paylaşıma davet ediyorum.
Bir gönülden sarılma, bir mektup paha biçilemez olabilirken, paranın kendisinden de armağan olabilir.
Yeter ki kendi kaynaklarımızın armağan ederken dengeyi bulabilelim... Bana armağan göndermek isterseniz, mesaj veya mail ile ulaşmaktan çekinmeyin :) Şimdiden çok teşekkürler!
Comments